İbn Battuta – Bergama, Balıkesir, Bursa Güzergâhı

İbn Battuta’nın, 1333 yılında; Bergama, Balıkesir, Bursa Güzergâhında yaptığı yolculuğa dair gözlemleri şu şekildedir:

Bergama Hükümdarı

Şehrin hâkimi Yahşî Han’dır. Han sözü bunlar arasında sultan anlamına geliyor.
“Yahşî” ise güzel ve kaliteli demektir.

Buraya geldiğimiz zaman yayladaydı. Gelişimizi haber alınca bize yemek sundu.
“Kudusî”den yapılmış bir elbise gönderdi.

Sonra yolu göstersin diye bir kılavuz tuttuk, yüksek ve sarp dağları aşıp Balîkesrî’ye ulaştık.

Balıkesir

Şehir, kalabalık bir nüfusa, zengin ve şirin çarşılara sahip ama halkın Cuma namazlarını
kılacağı büyük bir câmii yok. Bu yüzden şehir dışında bir mabet inşa etmeye kalkışmışlar.
Duvarlarını örmüşlerse de henüz çatıyı örtememişler. Namazı orada kılmakta, ağaçların gölgesinde saf bağlamaktadırlar.

Şehrin ileri gelenlerinden Ahı Sinân’ın zaviyesinde konakladık. Şehrin kadılığını ve hatipliğini yapan
fıkıh bilgini Musa da bizi ziyaret etti.

Balîkesrî Sultanı

Adı Demûrhân’dır. Onda hayır yok. Bu şehri kuran da babasıdır. Bu meymenetsiz oğul zamanında
şehir gelişmiş ve nüfusu çoğalmıştır.

İnsanlar da hükümdarın dünya görüşünü takip ediyor. Onu gördüm. Bana ipekten mamul bir giysi gönderdi.
Bu şehirde Margalîta adında bir Rum cariye aldım.

Bursa

Sonra Bursa şehrine vardık. Burası muazzam bir şehir; çarşıları güzel, caddeleri geniş.
Bahçeler ve gür çaylar çeviriyor şehri.

Şehir dışında sıcak akan bir memba var; büyük bir göle dökülüyor. Onun üzerine iki hamam yapılmış; biri erkeklere, diğeri kadınlara ait. Hastalar uzak diyarlardan gelip bu kaplıcada şifa bulurlar.

Burada yolcuların konaklayacağı bir zaviye vardır; gelen üç gün kalır ve doyurulur.

Bursa Sultanı

Bursa’nın sultanı İhtiyâruddîn Urhân Bek’tir [=Orhan Bey]. Urhân, Sultan Osmancûk’un oğludur. “Cûk”, Türkçede küçük anlamına gelir.

Bu sultan, Türkmen hükümdarlarının mal, ülke ve askerce en büyüğüdür.

Onun kaleleri yüze yakındır. Vaktinin büyük bir kısmını buraları dolaşmakla geçirir. Her kalede bir müddet kalarak etrafı kolaçan etmek, eksikleri tamamlamakla uğraşır.

Anlatılanlara göre hiçbir şehirde bir aydan fazla oturmaz, devamlı kâfirlerle savaşır, onları kuşatırmış!

Zaten onun babası aldı Bursa’yı Rumların elinden. Onun kabri, şehir mescidinin kenarındadır. Burası eskiden Hristiyanların kilisesi imiş.

Anlatılanlara göre baba Osmancûk, Yeznîk [=İznik] şehrini yirmi sene kuşatmış,
fethedemeden vefat etmiş. Sonra oğlu kuşatmaya devam etmiş ve on iki yıl sonra fethetmiş.

Ben onunla burada karşılaştım. Bana, kese kese dirhem gönderdi.

İbn Battuta – Anadolu’ya Açılış

(1330-1331)

Anadolu’ya deniz yoluyla ulaşması

Lâzkıye’de Martelmîn adlı bir Cenevizlinin büyük “korkora”sına [=ticaret gemisi] binerek “Türk ülkesi”ne yöneldik.

Burası Rum diyarı diye de bilinir. Çünkü eskiden Rumlarınmış. Rumlar ve Yunanlılar asıl ahalidendir. Müslümanlar orayı İslâma açtılar. Şu anda Müslüman Türkmenlerin idaresi altında yaşayan bir hayli Hristiyan vardır bu ülkede. Elverişli bir rüzgârla on günlük seyahatten sonra Anadolu’nun ilk şehri olan Alâyâ’ya [=Alaiye=Alanya] ulaştık. Yolculuğumuz sona erince gemi sahibi bizden “navl” [=navlun, ücret] almadı. İkramından saydı bu yolculuğu…


Dünyanın en güzel memleketi ve en güzel insanları…

Rum diyarı diye bilinen bu ülke, dünyanın belki en güzel memleketi! Allah Teâlâ güzellikleri öbür ülkelere ayrı ayrı dağıtırken burada hepsini bir araya toplamış! Dünyanın en güzel insanları, en temiz kıyafetli halkı burada yaşar ve en leziz yemekler de burada pişer. Allah Teâlâ’nın yarattığı kullar içinde en şefkatli olanlar buranın halkıdır. Bu yüzden şöyle denilir: “Bolluk ve bereket Şam diyarında, sevgi ve merhamet ise Rum’da!” Bu kelimeyle buranın halkı kastolunuyor.

Anadolu’ya geldiğimizde hangi zaviyeye gidersek gidelim büyük alâka gördük. Komşularımız, kadın ya da erkek bize ikramda bulunmaktan geri durmuyorlardı. Burada kadınlar yüzlerini örtmezler. Yola çıkacağımız zaman akraba ya da ev halkındanmışçasına bizimle vedalaşırlar; üzüntülerini gözyaşı dökerek belli ederlerdi. Buranın âdeti gereğince ekmek haftada bir gün pişirilir, öteki günlere yetecek kadar! Ekmek günü, erkekler sıcak ekmekler ve nefis yemeklerle çevremizi doldurur, şöyle derlerdi: “Bunları size kadınlar gönderdi, sizden hayır dua bekliyorlar!”

İnanış ve yaşam biçimi

Halk, İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe Hazretleri’nin mezhebindendir. Hak Teâlâ ondan razı olsun. Hepsi Ehl-i Sünnet’tir. Aralarında ne Kaderî ne Râfıdî [=Râfizî] ne Mu’tezilî ne Hâricî ne de başka bir sapkın bulunmaktadır. Yüce Allah onları bu faziletleriyle diğer insanlardan üstün kılmıştır. Ama haşîş [=esrar] yemekten çekinmiyorlar!

14. yüzyılda Alanya (Alaiye)

Demin de belirttiğimiz gibi Alanya deniz kıyısında bir şehirdir, ahalisi tümüyle Türkmenlerden oluşuyor. Kahire, İskenderiye ve Suriye tüccarları bu şehre gelip alışveriş ederler. Kerestesi bol olduğu için buradan yüklenen balyalar İskenderiye, Dimyat ve öteki Mısır limanlarına gönderilir. Şehrin üst tarafında gayet sağlam ve sarp bir kale var. Ulu sultan Alâeddîn [Keykubat] Rûmî tarafından yapılmıştır. Bu şehirde belde kadısı Celâleddîn Erzincânî ile tanıştım. Cuma günü benimle beraber kaleye çıkarak namaz kıldı. Bana ikramda bulundu ve ziyafet verdi. Bir de Şemseddîn b. Recîhânî diye bir adamın misafiri oldum. Bunun büyük babası Alâeddîn [=İbn Köyük], siyahların yaşadığı Mâllî ülkesinde vefat etmiştir.